Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI

Tarih: 23.05.2025 11:58

BUGÜN 15 MAYIS…İZMİR’İN İŞGALİ.

Facebook Twitter Linked-in

BUGÜN 15 MAYIS…İZMİR’İN İŞGALİ.

VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR…

BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ…

 

 

Bir hanımefendi anlatıyor;
1919 yılı idi... İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı.

Liseyi yeni bitirmiştim…Güzel bir kızdım…Dünür gelmeye başladılar.

Biri avukatmış…Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim.

Nişanlandık…Nişanlımı seviyordum.

Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.

Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı;
“-Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş” dediler.! Alt üst oldum.

Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım.

Nişanı atıp, ayrıldık…
Aradan 5 yıl geçti…Evlenmiştim…Bir de çocuğum olmuştu…1924 yılıydı…Artık ülkemiz özgürdü.

Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.

Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi…

Saygı göstererek durdu önümde.
-Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.

-Olur, dedim… Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.

İçeride yardımcıları çalışıyordu.
-Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.
-Evet, dedi.
-Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz? diye sordum.

Durdu, başı öne eğildi.
-Beni affedin, dedi…İstanbul işgal altındaydı… Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı…

-Biz de Anadolu'ya Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim...


                        *****

İzmir’in işgali ile ilgili bir yazıyı kaleme alacaktım. Ancak sosyal medyada bu güzel alıntıyı görünce yönümüz İstanbul’a döndü ve deriz ki;

BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.

VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR

Bizim Türk-İslam kıtasahanlığında VATAN hastalığı diye bir hastalığımız vardır.

Derim ki;
Ben bu derdimden hoşnutum…Benim derdimin ilacı, derdimin kendisidir.

“Hubbül Vatan-Minel İman”
VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR.

Unutmayınız ki Cehennem…Vatan aşıklarını ağlatan merhametsiz fanilerle doludur.

Bu mübarek Anadolu toprakları yüzyıllardan beri Haçlı ve Moğol istilasının hedefi olmuştur.

Ancak Türk Milleti bu kahraman evlatlarının vatan sevgisi ve milli şuuru ile gerektiğinde canları pahasına hem İstanbul’u hem Anadolu’yu savunmuşlardır.

“ÇİÇEĞİ ALTIN YALDIZ, 
SUYU TELLİ PULLUDUR,

AY VE GÜNEŞ EZELDEN 
İKİ İSTANBULLUDUR.”

Kökten bağlılık dedikleri bu olsa gerek. Derinde bir yerlerde ruha tutunur bu şehir.

Bir martının kanadında, bir dalganın köpüğünde canlanan şehir;

-Şarkılarla dilden dile gezen,bir klarnetin sesinde, 
-Uzakta yaklaşan bir simitçinin nefesinde, 
-Gizemli sokakların gölgesinde, 
-Gizlenen hayatların neşesinde, 
-Aklın sınırlarını zorlayan, birbirine değen hayatların ortasında yaşanan İstanbul.

Buram buram tarih kokan İstanbul. Üsküdarlı, Beyoğlulu, Çamlıcalı, Kasımpaşalı, Kadıköylü, Modalı İstanbul...

Ülkenin bir köşesindeki hayalin timsali. Zenginin mıntıkası, garibanın büyülü rüyası İstanbul.

Ah istanbul, canım İstanbul! 
Yine üstadın dediği gibi:
İLLE DE İSTANBUL.

Eski alemlerin sarhoşluğu eserken Boğaz'dan,tarih de her bir köşe başından selamlıyor sanki bizi.

Bizans'ın ruhu bu şehre hiç uymamış gibi, her yerde ecdadın izleri.

…Ve 1453, belli bir mekanın değil Yahya Kemal'in de dediği gibi "zamanın fethinin başlangıcı" sanki.

Peygamber Efendimizin müjdesiyle kurmuşuz gönül bağını, ondandır böyle sahiplenmişiz bu şehri.

Rahmetli Erol Güngör Hocamız;
“GÖNÜL SENDE YAŞLANSIN, DİZLER SENDE YORULSUN” derken her şeyiyle kabul bir "Harika İstanbul" anlatır.

Faruk Nafiz Çamlıbel "BOĞAZİÇİ’NDE GEZMEK ŞİİR İÇİNDE SEYAHAT GİBİDİR” derken ne kadar da haklıdır.

Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Boğaziçi Medeniyeti" diye özellikle tasvirini yaptığı bu yer mensur eserlerde de can bulur.

“Huzur” romanı bir Boğaz seyriyle yolculuk başlar. Kışında buranın ayrı bir yeri vardır. Yalı sakinleri anlatılır. Uzun uzun Boğaz'ı izlemenin hazzını yaşayanlarla lodosundan bıkmış keyifsiz insanlar aynı kitabın sayfalarında yer alır.

Edebiyatta Boğaziçi anlatılırken yalılar, çeşmeler, meydanlar, sokaklar ve duraklar da hafızalarımıza nakşedilir. Boğaziçi nostaljiden fazlasını sunar bizlere.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın;
“ALLAH BENİ BOĞAZ’DAN AYIRMASIN” duası bütün gönüllerden geçmiş dualardandır şüphesiz.

“NEHR-İ AZİZ” denmesinin hakkını verdiğini düşündüğümüz BOĞAZİÇİ edebiyatımızda salınan nazlı bir güzeldir.

Benim gözlemim…Istanbul'u efsunlu, çekici kılan ne denizi, ne boğazı, ne erguvanları, ne başka bir maddi unsurudur. Onu çekici kılan TÜRK BAŞKENTİ oluşundaki esrardır.

Yaşadığım şehir Konya'ya ve kardeş şehir Bursa'ya bakın. Buralarda da hemen hemen İstanbul'u solursunuz.

Ecdad yıllar önceden görmüş olmalı ki, insanları, bu şehrin müptelası. İstanbul sevginin en belalısı. Fethin kapısını kim araladıysa, zamanında Fatih'in geçtiği surlardan o yiğitlere selam olsun.

Çağ açıp çağ kapatan atamız Fatih Sultan Mehmet Han’a selam olsun.

Anadolu’nun her yerinde ezan okunur ancak Boğaziçi’deki tarihi camilerde Ezan-ı Muhammediye bir başka güzel okunur;
-Sizi başka alemlere götürür. 
-Böyle güzel bir dinin mensubu olduğunuza şükredersiniz.

Gönlümüzde de yer edinmiş bu efsunlu şehrin halet-i ruhiyesini yine üstad Necip Fazıl’ın dizeleriyle bitirelim:

“İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Gecesi sümbül kokan,
Türkçe'si bülbül kokan
              İstanbul
              İstanbul..."

ŞİMDİ GELELİM GÜZEL İZMİR’İN İŞGALİNE…

İZMİR’İN İŞGALİ… AYNI ZAMANDA MİLLİ UYANIŞIDA BERABERİNDE GETİRMİŞTİR.

Yunanlılar, 15 Mayıs 1919’dan, denize döküldükleri 9 Eylül 1922’ye dek bin 212 günlük işgal sürecini ayrıntılarıyla fotoğraflamışlar.

Kadifekale, Sarıkışla, valilik gibi önemli noktalar çekilen fotoğraflar dünyaya da servis edilmiş.

Sözde insancıl görünmek için kurulan aşevlerinde Yunan askerlerin gülerek poz verdiği görüntülere yansıyor.

-Efsun askerlerinin yerli Rumlar tarafından karşılanışı, 
-Katledilen Türklerin yerlerde uzanan şehit bedenleri, 
-Hıristiyan din adamlarının sevinci, 
-Kordonboyu’ndaki geçit törenleri fotoğraflarda yer alıyor.

Yunanlılar ilk gün, Konak’ta 400 Türk’ü şehit etmiş, çevre köy ve kazalardaki olaylarla birlikte iki gün içinde 5 bin kadar Türk hunharca katledilmiştir.

Yerli Rumlar, Yunan askerlerini bayraklarla karşılarken,İzmir Metropoliti Hrisostomos, etrafta koşarak, “Türkleri öldürün”diye bağırmaya başlamıştır.

İzmir içinde yürüyüşe geçen Yunan birliklerine yerli Rumların yaptığı tezahüratlar, İzmir’de ortamı aniden germişti.

‘Hukuk-u Beşer’ gazetesinin 
Yazı İşleri Müdürü Osman Nevres, sinirlerine hâkim olamayarak, Yunan alayının önünde yürüyen ‘Sancaktar’ı vurmuş ve kendisi de hemen orada Yunan askerlerince şehit edilmiştir.

Yol kenarına toplanmış bulunan ve olanı biteni kavramaya çalışan çoluk çocuk, yaşlı, genç yüzlerce Türk, işgal askerleri tarafından hunharca katledilmişlerdir.

Yunanlılar, 15 Mayıs 1919 günü işgal anında esir aldıkları İzmir Asker Alma Daire Başkanı  Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey’den;
“-Vito (Yaşa) Venizelos" diye bağırmasını istediler.

Bağırmadı. 22 kere süngülendi. Son sözü "Kato (Kahrol) Venizelos" oldu. Hastanede Şehit oldu…

Selam olsun, Türkün yiğit evladına…İnancımız o ki Aziz Şehitlerimizin Nezd-i İlâhi’de makamları âli’dir. Ruhu şad olsun.

Devletimiz ve Aziz Türk Milleti sağolsun.

İzmir’in işgali aynı zamanda Milli Uyanışıda beraberinde getirir.

Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşları 16 Mayıs 1919 günü, 6 aylık çalışma sonunda Samsun’a doğru yola çıkar...
               *****
GELELİM BUGÜNLERE…

Yunan ve Rum lobileri ile küresel emperyalizmin bütün çabaları Türkiye’nin batısında İYONYA “devletçiği” oluşturabilmenin arayışı içindedirler.

Bu yüzden eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç SOYER İzmir Pasaport İskelesine Yunan Mitoloji Kahramanı "Agamemnon" ismini geçen yıllarda vermişti.!

Ancak  özellikle İzmir MHP il Başkanlığının tepkileri üzerine vazgeçmişti.

Yani Çanakkale'yi vuran, İstanbul'u işgal eden İngiliz gemisi. Yunan Ege’deki tatbikatlarını bu isimle yapar.

Elbette Türk milletinin, Türk Devletinin böylesine Haçlı planlarına alet olması düşünülemez.

Yunanın ülkesinde özellikle adalarda nüfuslarının azalması Ege adalarını ellerinde tutabilmeleri gelecekte pek mümkün görünmemektedir.

Bu durumda Helenlerin yeni İyonya projesi İFLAS etmektedir.

Ancak benzeri bir projeyi Türkiye’de yaşamakta olan SABATAYLAR’IN (Türkiye Yahudileri) devreye sokmaları ihtimali daha yüksektir.

Özellikle Güney-Doğu’dan PKK ve Barzani ile Talabani yanlısı onbinlerden öte yüzbinlerin İzmir-Aydın-Manisa ve ilçelerine göç ettirilmeleri boşuna değildir.!

Bu sayede kemikleşmiş oylar CHP adaylarının İzmir ve ilçelerinde son yıllarda belediyeleri kazanmalarına neden olmaktadır.

GAFLET içinde olan ve kendilerine “Ülkücü-Milliyetçi-Atatürkçü” diyenlerin “hayırsız” durumları da üzüntü vericidir. Maalesef gittikçe Ali Kemal’lere benzemeye başladılar.

SABATAYLAR... Türkiye’deki siyasi gelişmelerden özellik Cumhur İttifakı’ndan son derece rahatsızlar ve güvercin tedirginliği içinde olduklarından günümüz DIRAR Mescidi’nin fitne-münafık cemaati gibi gizli-gizli sinsice çalışmaktadırlar.

Özellikle son yıllarda Türkiye’nin giderek milliyetçi, muhafazakâr bir çizgiye kayması İstanbul ve İzmir’de yaşayan Sabatayları çok rahatsız ettiği için küresel emperyalizmin desteği ile Batı Anadolu’da özellikle İzmir ve çevresine çekilerek Fransa’daki MONACO “devletçiliği” gibi yeni bir İYONYA Devletinin çatısı altında kendi kimliklerine uygun bir yaşam düzeninin “arayışı” içindedirler.

Türkiye’yi bugün yönetenlerin ve yetkili makamların bu gibi oluşumları dikkatlice izliyerek gerekli önlemleri almaları ülke bütünlüğü açısından zorunlu görünmektedir.

Bu mübarek Anadolu topraklarında hele hele ilk Türk denizcisi ÇAKA BEY’in beyliğini kurduğu güzel İzmir’de İyonya devletçiği Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça kurulamaz..

Türk Devletinin ve milletinin yaşadığı ve unutamadığı BALKAN  BOZGUNU ve SELANİK’in kısa sürede elden çıkışı hala hafızalarında tazeliğini korumaktadır.

Ne diyor atalarımız;

“NE TALE GAFLETE HU,
ZALE DEVLETE HU.!”

{Gafleti uzun olanın,
Devleti yok olur.!}

Bütün Türk düşmanlarının sığınağı ve en rahat hareket ettikleri il İzmir. Terörist düşünceli tipleri kolluyorlar.

Tarihi bir gerçeği  bilsinler ki;
İzmir’de enson devlet kurmaya çalışanlar 9 Eylül’de gemilere doluşarak kaçmışlar, askerlerinin binlercesi denize dökülmüştür.

9-Eylül İzmir’in düşmandan temizlenmesinde beni “gülümseten” ve bugüne de yansıyan bir yahudi fıkrası var:

İspanya’daki Yahudiler, uğradıkları katliamlardan Sultan Beyazıd-ı Veli’nin gönderdiği donanma ile kurtarılarak binlerce yahudinin büyük bir kısmı SELANİK ve İSTANBUL’a az bir kısmı da İZMİR’e yerleştirildi.

İzmir’deki Musevi vatandaşlarımızın torunu olan yahudi sarraf Salomon Efendi Büyük Taarruz ile bozguna uğrayan Yunan Ordusundan bir bölük askerin panik ile İzmir-Kordon’a süratle gittiklerini evinin balkonunda görünce;

“-YASASIN YUNAN ORDUSU,
-YASASIN YUNAN  ORDUSU.”
diye alkışlayıp avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamıştır.

Bir müddet sonra Yüzbaşı ŞERAFETTİN komutasındaki kahraman Türk askerlerini gören Yahudi Salomon efendi bu sefer de;

“-YASASIN TÜRK ORDUSU,
-YASASIN TÜRK ORDUSU.”
diye bağırınca yan balkondaki komşusu Rum asıllı NİKO Efendi büyük bir öfke ve kızgınlıkla;

“-Salomon Efendi.! Her geçeni alkışlıyorsun… Abe Bre More sen 
kimden yanasın?!

SALOMON Efendi gayet rahat pişkin bir şekilde;
“-DAHA BELLÜ DEĞİLDÜRRR.!”

Yahudi işte…
-Fıtratının gereğini yapıyor…
-Kim güçlüyse ondan yanadır… 
-Kimin arabasına binerlerse onun türküsünü söyleyen kişilik ve karakter sorunu yaşayan milli olmayan yerli zavallılar gibi.

Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER

15-Mayıs-2025
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —