Şakir DENİZ


Dünya, İnsan ve Sonsuzluk.!!!

Dünya, İnsan ve Sonsuzluk.!!!


İnsanoğlu bazen göğe bakar, yıldızlara dalar; "Ula bu evrende ben kimim?" diye içinden geçirir. Oysa çoğu zaman bu koca dünyanın içinde kendi yerini ya koca bir dağ sanır ya da bir avuç toprak kadar küçücük… Hâlbuki dünya, ne bizim tapulu malımızdır ne de bize yaramaz bir diyardır. Dünya, bize sadece emanet edilmiş bir bağ bahçedir; geçici bir gölgeliğe benzer.

Toprağa bastığımızda sanırız ki yalnız biz varız. Ama bilmeyiz ki toprağın altında bir cümbüş var: solucanı, mikrobu, kökü, tohumu... Hani derler ya "Karınca ezmez, gökte kuş hakkı gözetir" diye; işte öyle bir yaşam döngüsü var ki her şeyin bir hesabı, her canlının bir işi gücü var.

Bir ağacın gölgesinde serinleriz ama o ağacın da sıcağa, kurağa direndiğini unuturuz. Oysa dünya, sadece insanın değil; böceğin, kekliğin, dağın, derenin de yurdudur. Her varlık, dünya sofrasına bir tabak koyar. Kimi nefes olur, kimi gölge olur, kimi sessizce dua olur.

 

Ama insan…
İnsan bu muazzam düzende bazen ipin ucunu kaçırır. Kendisini evin sahibi sanır. Sanır ki bu diyar yalnız ona çalışır. Ağaçları kökünden söker, ırmakları kurutur, dağları delip geçer. Oysa dünya der ki: "Azıcık edebinle otur, ben hepimiz içinim."

Dedem derdi ki: "İnsanoğlu kendini unutursa toprağı da unutur." Gerçekten de öyle. Bir çiçek niye açar, bir kuş niye öter, bir kedi niye mırıldar… bunları bile bile yaşamak gerek. Hayat sadece insan için değil; hayat, nefes alan her şey içindir.

İnsan, bu dünyada akıl nimetiyle imtihanda. Merhametle, şefkatle, hakkaniyetle yaşamak zorunda. Aksi hâlde ne ormanda kuş kalır, ne dağda çoban. Hani derler ya "Her canlı bir cümledir, insan ise kitabın kendisidir" diye… İşte o kitabı güzel yazmak gerek.

Gelin biraz durup düşünelim:
Bir köy çeşmesinin başında içtiğimiz o soğuk suyu nasıl unutmuyorsak, o çeşmenin gözünü kurutmamak da boynumuzun borcudur.
Bir sabah ezanıyla uyanan horozun ötüşü nasıl içimizi ısıtıyorsa, onun da yaşama hakkı var demektir.

Velhasıl kelam; dünya bizim eğlenip oyalanacağımız bir oyun parkı değil. Burası bir sınav yeri, bir emanet diyar.
Bir gün göçüp gideceğiz. Arkamızda kuru gürültü değil; bir fidan gölgesi, bir yudum su, bir dua bırakırsak…
İşte o zaman bu dünyaya boşuna gelmemişiz demektir.

Şakir DENİZ 
Akdağmadeni

YAZARLAR