Bazen bir çizgi kadar ince;
Bazen yüce dağlar kadar ağırdır.
Bizler kimiz?
Dava adamı mı? Yoksa taraftar mı?
***
Siyasette pek çok insan matematik dâhisi olmuş.
Hesaplar, hesaplar.
Einstein bile onların yanında kendi IQ’sinden şüphe eder.
***
Hasbilik; fakire, fukaraya, makamsıza, güçsüze kalmış. Şarlatan kendine her hakkı reva görürken, samimi kendini ispatla meşgul. Dava adamlığı kitaplarda teorik olarak tanımlanmış ama hakikat güçte, makam sahibi olmada ve sermayede gizlenmiş.
***
İnsanın gözü görür ama gönlü hissetmezse ne olur?
İşte büyük mesafeler, kırılmalar, geri çekilmeler en kötüsü soğumalar ve umutsuzluklar böyle başlar, seni bir yerden hiç arzu etmediğin başka bir yere taşır.
***
Bu gerçekler kimin umurunda?
Arkadaşlıklar, dostluklar at pazarındaki alışverişe dönmüş.
Sen bana ne kazandırırsın?
Ne verirsin?
Bu değerler sadece bir köprü vazifesi işlevine dönüşmüş.
***
Zor günlerde, sıkıntılı zamanlarda beraber yol yürüdüklerin için sen artık bir yüksün ve ilk önemli kavşaktan sonra seni görmezler, tanımazlar.
***
O zaman; dostunu da, dava arkadaşını da tanırsın ama artık atı alan çoktan Üsküdar’a ulaşmıştır.
***
Ta ki; sağlığını kaybedip hastaneye gittiğinde, sağlığına kavuşmak, derdine derman bulmak için uğraşırken veya bir yakının, bir sevdiğin vefat ettiğinde üzüntü ile mezarlığa gittiğinde birden aklına insanlık düşüverir.
Ama artık olan olmuştur ve bazı hakikatler için geç kalınmıştır.
***
Kişi; adalet, hakkaniyet ve vicdan sahibi ise fark ettiğinde bekli hakikati görür, insanlığını bulur.