O YILLARIN…HAYALİ, DOSTLUĞU, YAŞANMIŞLIĞI…VE ÜLKÜDAŞLIĞI
CİHAN DEĞER.
AĞRI’NIN YİĞİT EVLADI:
ÜNAL OSMANAĞAOĞLU

Dil-Tarih’in öğretime açılması 15 Eylül’de idi. Ama ben okula ve Ankara’ya kavuşmak için rahmetli babamı 15 gün önceden ikna ettim…Lise eğitimi o yıllarda 3 yıl idi…Yaş 17-18…Tek başıma ilk gurbete çıkış.
Gerek bizim Yavuzlar Mahallesinde Ankara’da okuyan ülkücü abilerimizden, gerekse liseli gençlere Adana Ocağı’nda seminer veren Ankara’dan gelen büyüklerimizden dinlediğim Ankara’ya, özellikle Kızılay’a, marşlarımızda ismi geçen Çankaya yokuşuna ve tarihi Ulus’u görmeden aşık olmuştum.
Rahmetli babam ne zaman Adana dışına çıksak bize Kamil Koç veya Lüks Adana’dan bilet alırken bu sefer bir Urfa otobüs firmasından bilet almış.
Otobüs Gülek Boğazını, Tekir Yaylasını, Torosları geçip Ankara’ya yol alırken akşam, diğer yolcu otobüslerinde görmediğim manzara ile karşılaştım.!
Koca koca adamlar ayakkabılarını çıkarıp, aradaki koridora battaniye sererek yatmaya başladılar..
Koltukta oturanlar da bu olayı hiç umursamadan sigaranın biri bitmeden birini yakıyorlar..
Yolcuların ağzındaki duman Cemiyet-i Hayriye’ye bağlı HAMİDİYE VAPURUNUN BACASI gibi(!)…
Gece Aksaray’daki dinlenme tesislerine yaklaştığımızda otobüs koridorunda yatanlar ayakkabılarını çıkarıp yattıklarından bir müddet sonra otobüsün içi aynı bizim mahallede kurulan PAKTAŞ ve BOSSA fabrikalarının boyalı atık sularının Seyhan Nehrine dökülen kapalı lağım ağzı gibi kokmaya başladı..
Bugün bu iki fabrika kalktı. Lağım kanalının her iki yanına HİLTON ve ŞERITIN Otelleri ile OPTİMUM alışveriş merkezi yapıldı.
Şimdiki otobüs muavinleri maşaallah genç, efendi delikanlılar. Çoğu lise veya iki yıllık yüksek okul mezunları:
-Suyu anında getiriyorlar..
-Çay servisi yapıyorlar..
-Yolcuyla sohbet ediyorlar..
-Ne güzel... Aferin gençlere.
Ancakkk…. Bizim gençlik yıllarının/70’li yılların otobüs muavinlerinin büyük bir kısmı 30-35 hatta 40 yaşlarında oluyorlardı.. Evden ve çocuklarından günlerce ayrı kalınca halet-i ruhiyeleri hep “asabi” oluyorlardı.
Bizim muavinin suratı da rahmetli Cüneyt Arkın’ın dayak attığı at hırsızı bir tip veya çocukluğumuzda seyrettiğimiz Tarkan filmindeki büyücü Goşha’nın yardımcısı rolündeki ünlü milli basketbolcü 2.05’lik HÜSEYİN ALP gibi korkunç idi.
Kulakları çınlasın Esat KABAKLI hocanın “ne heybetli görünürdü gözüme TASALI BEKİR” türküsünde söylediği gibi başı tavana değen bizim heybetli muavine çocuk ses tonuyla;
-Emmiii...otobüsün içi lağım gibi koktu. Söylesen de ayakkabılarını giyseler” der demez bana;
-Burası Kamil Koç değil, sen de ayakkabılarını çıkar YEGENİMMM.!
deyince ilk defa babasız gurbete, yola çıkan savunmasız bir çocuk halet-i ruhisiyle “peki emmi” deyip yüzümü pencereye dönüp göremediğim karanlık Aksaray ovasını seyre daldım.
Mesnevi’de Hz. Mevlana der ki;
“GARİBEM Bİ KESEM,MEN DESTİ GAM…GAM DESTİ MEN BUSED.”
(Bu yerde garibim...ben gamın, gamda benim elimi öptü...)
Daha sonra bayramda Adana'ya geldiğimde bu olayı anlatınca canım babam ne çok üzülmüştü.!
“-Oğlum İlerde kendi işinle ilgili uzak yerlere gidersen uçağa binersin inşallah” sözü, bende “uçak korkusunu” ele dökülen kolonya misali uçurup giderdi.
Yakın tarihlerde…Uçağın pencere yanındaki koltuğa oturup bu sefer Aksaray’ın karanlık ovasını değil de gökyüzünde bizim Çukurova’nın pamuk tarlası gibi olan bulutları seyredip maziye dalıp gidiyoruz.
Adana’dan yola çıkan URFA CESUR firmasının otobüsü sabaha karşı Tandoğan’daki eski otogara girip yolcuları indirince Maltepe üzerinden Dikimevi-Cebeci’deki SİTE Yurduna geldim.
Adana Ocağından verilen referans mektubunu hemşerim Salih Gökçe Başkana (Uçan General) verdim.
Ben ufak-tefek olunca Tanju Korel’e benzeyen Can Salih Başkanım ne heybetli görünürdü gözüme.
Bugün çoğu zaman telefonla görüştüğüm Kıymetli Salih Başkanıma Allah sağlık afiyet versin inşallah.
Kaydı yaptırıp odaya bavulu attıktan sonra sevdiğine kavuşan bir kişi olarak Kızılay’ı, tarihi Ulus’u gezip akşama doğru Site Yurduna dönünce beni ana giriş kapısına nöbetçi yaptılar.
Ankara’daki üniversitelerin açılmasına daha 15 gün vardı. Okullar kapalı olunca üç blokta da çok az kişi vardı. Onlarda Ankara Ocağı ve Genel Merkez yöneticileri ile Eylül sınavına gelen yaşça benden büyük abilerdi.
Bu yüzden ikinci günün gecesinde de ana giriş kapısı nöbetçisiyim.
Gözümden uyku akıyor. Gece 2-3’e doğru ana kapının kaldırımına bir araba yanaştı. Baktım yine dün geceki aynı 4 kişi.
Ana giriş kapısına yakın olan kantinden iki kişi çıkarak saygıyla ceketlerini iliklediler.
İçlerinden uzun boylu, kara yağız heybetli kişi Site Yurdu yöneticisine (rahmetli Ünal OSMANAĞAOĞLU) dönüp;l
-Bu çocuk iki gecedir niçin nöbetçi, bir yıl sonra Ankara Ocağı’nda beraber çalışacağımız rahmetli Ünal Osmanağaoğlu,
-Başkanım bu arkadaş Adana Ocağı’ndan referansla geldi; güvenilir kişi.!, der demez ben 17-18 yaşının verdiği çocuksu bir tavırla;
-Abi ya...Ben güvenilir kişi olmak istemiyorum.! UYUMAK İSTİYORUM.! deyince Site Yurdunun giriş kapısında herkes birbirine baktı.!
Ancak saniye geçmeden o heybetli kara yağız kişi beni “koruyucu abi” edasıyla kucaklayıp bağrına bastı.!
Koluma girip 2. blok girişindeki Dil-Tarih’in eski başkanı Genel Merkez yöneticisi Adanalı Halil Topalhan’ın odasına giderek benimle bir müddet sohbet ettiler ama kendilerini tanıtmadılar.
Sabah olunca kantinde kahvaltı ederken rahmetli Ünal Osmanağaoğlu yanıma geldi. Onların kim olduğunu sordum. Aman Allahım.! Benim Adana Ocağında isimlerini duyduğum geçmişte genel başkanlık yapmışlar ve görmeden sevdiğim kişilerdi.
Daha sonraki günlerde onları görünce yaptığım çocuksu hareketten utanır mahcup olurdum.! Ama onlar hep bana sevgiyle, şefkatle, abi koruyuculuğu ile gülümseyerek bakarlardı.
Daha sonraları öğrendim ki görev aldığım Ankara Ocağı ile Genel Merkez yöneticiliğinde bu can ağabeylerim ile Selahattin ARPACI Başkanımın referansları varmış..
Vefat edenlere rahmet, hayatta olanlara Rabbim sağlık ve afiyet versin inşaallahh.
KADER İŞTE….Kişinin iç çamaşırında, atletinde bit bulununca “cüzzamlı” olmadığı ortaya çıkınca; Kanuni’ye önce DAMAT daha sonra SADRAZAM olan RÜSTEM PAŞA misali, 17-18 yaşında bir çocukça davranış benim; “sofraya yürür gibi idam sehpasına” gözünü kırpmadan yürüyen halet-i ruhiyeye sahip binlerce civan yiğit ülküdaşlarımla tanışmama, kader birliği yapmama vesile olmuştur. RABBİME ÇOK ŞÜKÜR.
Layık değildim, layık gördüler.
Elimden geldiğince layık olmaya çalıştım. Devletime, milletime ve can ülküdaşlarıma minnettarım.
O yılların;
hayali…dostluğu…yaşanmışlığı ve ülküdaşlığı CİHAN DEĞER.
Allah sadık ve sıddık kullardan olmayı nasip etsin. Ülkü dolu gönüllerden düşürmesin.
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurulan milli şairimiz M.Akif ERSOY der ki;
“Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüpte söylemişim.!”
Bugün 30-Haziran…Can ülküdaşım Ünal Osmanağaoğlu’nın vefat yıldönümü…
Rahmetli Recep Haşatlı Başkanımızı defnettikten sonra onunla Üsküdar’daki Aziz Mahmut Hüday-i Türbesi’ne uğrayıp duamızı yaptıktan sonra Ankara’ya dönüp Ankara Ocağı’nda birlikte görev yaptığımız vefatının yıl dönümünde büyük dava adamı Ünal OSMANAĞAOĞLU Gardaşıma Allah rahmet eylesin… Kabri nur, ruhu şad, nezd-i ilahi’de makamı âli olsun inşallah.
58 yıllık ömrün 20 yılı sürgün,
13 yılı zindanlarda geçen ama asla eğilmeden bükülmeden dimdik yaşanmış bir hayat.
Darbe hukukuyla mahkûm edilen , alnının akıyla aldığı beraat kararı bile vefatından 2 sene sonra açıklanan yigit insan:Ünal OSMANAĞAOĞLU
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
30-Haziran-2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK