Bazı kavramların sözlük karşılığı farklı da olsa mahiyet olarak teknik karşılıkları da vardır. Mesela "Demokratik Cumhuriyet" kavramı, demokrasinin hakkıyla yaşandığı bir Cumhuriyeti değil, devletler sosyolojisi içinde bir statüyü tanımlar. O ise federatif bir ülke veya kantonlarla oluşmuş bir devlet yapısını ya da çok ulusluluğu ifade eder.
Ha keza "Eşit vatandaşlık" ifadesi vatandaşların hukuk karşısındaki eşitliğini değil, etnik farklılıkların anayasada karşılık bulması anlamına gelir. Bu da teknik bir tabirdir.
Bunun gibi ışıltılı ve masum görünen bazı kelimeler ve kavramlar Türk varlığının yoluna döşenmiş sinsi tuzaklardır. Bu tuzakların en günceli "demokratiklik" kavramıdır.
Bu manada alçak bölücü başının "demokratik toplum" talep ve beklentisinin gerisinde yatan gerekçe Türk ifadesinin Anayasamızdan çıkarılması, olmayacaksa da ülkede yaşayan etnik unsurların anayasal bir tanıma kavuşturulmasıdır.
Eşkıya başının bu beklenti ve isteğini ülkücüyüm diyen birisi hatta hiç bir Türk makul ve makbul göremez öyle bir hakkı yoktur.
Türkiye demokrasiyle idare edilen bir ülkedir. Hatta demokrasi Batıdaki uygulanışına göre sınırlarını bile aşmıştır. Hal böyleyken "demokratiklik" hedefiyle ortaya konan iddia ve tezlerde iyi niyet arayamayız.
Bakar mısınız? Ekim 2024'de iyi niyetle teşebbüs edilen bir hamle abartılarak nasıl bir havaya büründürdü ülkeyi? Neredeyse yanlış anlaşılma korkusuyla PKK'yı telin edemez olduk.
Başlangıçta "Pazarlık yok, müzakere yok, süreç yok, silahların teröristler ile beraber teslimi var" diye teminat verilen safahat, bu gün eş zamanlı olarak bir anayasa tanzimiyle bir birinin mütemmimi haline getirildi.
Ülkenin düşünen, tefekkür eden beyinleri olarak bu resmi nasıl okuyacağız?
Yoksa düşünmeyecek miyiz?
6 Haziran 2025
Halil Kaya