Ali KUZENCİK / MERAM BAĞLARI


HZ. PEYGAMBERİMİZİ DOĞRU ANLAMAK

Peygamberi kendimize uydurmaktan kurtarıp, bizim ona uyma zamanı geldi, geçti. Ne mutlu onu, sahabesi gibi dosdoğru anlayanlara!


Peygamber deyince ilk aklınıza gelen nedir? Sakal bırakmak, sarık sarmak, cübbe giymek, oturarak yemek yemek, misvak kullanmak ya da namazın sünnetleri…Öyle mi?!

Biz peygamberimizin sakal-ı şerifini, hırka-i saadetini, şemail-i şerifini öne çıkardık. Yeryüzünü, gökyüzünü mucizât-ı ahmediyye ile doldurduk.

Lakin onun tebliğini, getirdiği ölümsüz ilkeleri göz ardı ettik. İnsanlar hırkasını ziyaret için birbirlerini çiğniyor. Lakin onun Kur’an’ı uygulama metoduna, sünnet-i seniyyesine, sırtlarını dönüyorlar.

Hz. Aişe Annemize iftira atan, öldükten sonra da Hz. Peygamberimizin gömleği ile kefenlenmeyi tavsiye eden Abdullah bin UBEYY’E haliniz ne kadar da benziyor.

 

İslamı bin bir hurafe ve iftira ile dolduruyoruz, sonra da onun sakalını öperek paçayı kurtarmaya çalışıyoruz.

Oysa O peygamber olmadan önce de sakallıydı. Kıyafetlerinin her Mekke’liden pek bir farkı yoktu. O, Allah şekillerinize bakmaz, amellerinize, kalbinize bakar diyordu.

O temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Temizlik imandan gelir derdi. Yeni bir elbise giydiğinde sevinir ve şükrederdi. Güzel kokular, parfümler kullanırdı.  Misafiri geldiğinde en güzel elbisesini giyerdi.

O misvak kullanmayı değil, dişleri temizlemeyi emrederdi.

Bugün herkesin ortasında sünnet gerekçesiyle kocaman bir sopa parçasıyla dişlerini ovan birini görse kesinlikle men eder.

O bugün burada olsaydı, en kaliteli elektrikli fırçayı ve macunu kullanırdı. Herhalde lokantada üç parmakla, kaşık, bıçak kullanmadan yere bağdaş kurup, oturarak yemek yemezdi.

Yolculuk yapacağı zaman getirin devemi, merkebimi demezdi.

Onu anlamak için insanları asr-ı saadet’e götüremezsiniz. Ya ne yaparsınız? Onu bu çağa taşırsınız.

Onun sünneti; GÜZEL AHLAKTIR.
O en güzel ahlaka, yaradılışa sahip bir insandır. Güzel ahlak ibadetlerinizdeki eksikliği tamamlar, lakin fazla ibadet ahlak eksikliğinizi tamamlamaz derdi.

Onun sünneti; DOĞRULUKTUR.
O daha Rasulullah olmadan emin olmuştu. O peygamber olmadan öncede ahlakıyla Müslümandı. Ona düşmanları da Muhammed’ül-Emin diye hitap ederdi.

Onun sünneti;
SEVGİ ve MERHAMETTİR...
İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez derdi. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız derdi.

Onun sünneti; 
AİLE ve ÇOCUK SEVGİSİDİR...
Sizin en hayırlınız ailesine en iyi davranandır derdi. Çocuk kokusu cennet kokusudur derdi.

Onun sünneti;
TABİAT SEVGİSİDİR. 
Kimin elinde bir fidan varsa, kıyamet bile kopuyor olsa onu eksin derdi. Taif’i fethettiğinde ağaçların kesilmemesini, yeşilliğin korunmasını Taiflilerle yaptığı antlaşma maddeleri içine koyduracak kadar çevreciydi. O, tüm yeryüzü ümmetime mescit kılındı buyurarak, her yerin bir mabet kadar temiz tutulmasını istemişti.

Onun sünneti;
HAYVAN SEVGİSİDİR...
Siz yeryüzündeki canlılara merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin derdi. Devesine ağır yük yükleyene, ona yüklediğinden daha fazlasını günah olarak sen yükleniyorsun demişti.

Onun sünneti; 
İNSANLARLA İYİ GEÇİNMEKTİR.
İnsanlarla iyi geçinmek, onlara yardım etmektir. O komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir derdi. Komşusu kendisinden emin olmayan kimse mümin olamaz derdi.

Onun sünneti;
ÇALIŞMAKTIR, ÜRETMEKTİR KAZANIP DAĞITMAKTIR.
İki günü eşit olan aldanmıştır, çalışan ele cehennem ateşi değmez derdi. Tembelliği, miskinliği günah sayardı.

Onun sünneti;
TEVAZUDUR, alçak gönüllülüktür. Ben sizin kralınız değil, sizden biri ve kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum derdi. O insanlara sultanlar gibi kullarım dememiş, Şeyhler gibi müritlerim diye seslenmemiştir. O yanındakilere “ashabım, dostlarım” derdi.

Onun sünneti;
KİMSEYE YÜK OLMAMAKTIR , kendi işini kendi görmektir. Öyle ki, onun bir defasında insanlardan biat alırken şöyle biat aldığını görüyoruz. Kimse kimseye yük olmasın. Hatta devesinin üzerinde iken düşen kamçısını bile arkadaşından, alıp vermesini istemesin. Kendisi inip alsın. Bilirsiniz o mübarek hayvan ne kadar zor çöker ve ne törenlerle ayağa kalkar değil mi? Onun arkadaşları bir yolculuk esnasında, birisi ben koçu keseyim, diğeri de ben yüzeyim demişti. O da ben güzel ateş yakarım deyip, çalı çırpı toplamaya başlamıştı.

Onun sünneti içinde yaşadığı Arap toplumunun adetleri, gelenekleri değildir. Onun sünneti hayatın değişmez evrensel ilkeleridir.

Onun sünneti Kuran’ı yeryüzünde uygulamaktır. Bu yüzden o yaşayan, yürüyen Kuran’dır.

O model insan, örnek şahsiyet, bir ölümlü beşer olan peygamber buhar olup uçmuş, bin bir mucize sarmalında kaybolup gitmiştir.

-Yahudiler peygamberlerine su-i kast düzenleyip öldürmüşler, -Hıristiyanlar ise överken İsa’yı tanrılaştırmış ve Dallin’den, sapıklardan olmuşlardı. -Maalesef ümmet de, Peygamberlerini ilahlaştırma yolunda epey mesafe almıştır.

Bugün onun ‘tatlı bir anı gibi’ yâd edilmeye değil, anlaşılmaya ihtiyacı var!

Ne zaman biz onu dosdoğru anlayabileceğiz?  Onu ne zaman efsanelerden kurtarıp, hayata geri getireceğiz?

Sevgili eşi Aişe annemizle yarışan, koşu yapan, sahabesiyle şakalaşan, güler yüzlü, tatlı dilli peygamberi hayatımıza sokacağız?

Onu doğru anlamadan getirdiği dini nasıl doğru anlayacağız? Eğer anladıysak neden ümmet bugün zillet ve meskenet içinde, geri kalmışlığın, cehaletin, tefrikanın girdabında boğuluyor?

Nasıl bugün onun mezarını Müslümanlardan bir tabur asker koruyorsa, maalesef bugün Peygamberi Müslümanların peygamber telakkilerinden, tasavvurlarından korumak zorunda kalıyoruz.

Peygamberi kendimize uydurmaktan kurtarıp, bizim ona uyma zamanı geldi, geçti. Ne mutlu onu, sahabesi gibi dosdoğru anlayanlara!

Salât ve Selam Kuran peygamberine ve Kuran’daki SON NEBİ’ YE.

Mevlüt Kandilimiz TÜRK-İSLAM alemine ve tüm insanlığa hayırlara vesile olsun inşallah. 
                       *******
Ankara İlahiyat’tan Sevgili Ülküdaşım, 12 Eylül öncesi Genelmerkez’de 2 yıl birlikte görev yaptığımız Can Gönüldaşım Prof.Dr. Mustafa Baş (Dekan) Hoca’dan “alıntı”…
                        
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER.

3 Eylül 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK

YAZARLAR