Çocuklara ad vermede Kırgız kardeşlerimizin gelenekleri ile ilgili tespitlerimizden bir bölümünü sunacağım.
Kırgızca ifadesiyle “İyne menen kuduk kazgan ilimpoz” yani “İğneyle kuyu kazan bilim adamı” dendiği zaman ilk hatırlanan, Kırgız sözlükçülüğünün babası sayılan değerli insan Şeralı Caparov’dur. 23.09.1936’da Batken vilayetine bağlı Leylek- Şorbulak köyünde dünyaya gelmiş olup 2019'da vefat etmiştir. Dilbilimci,1991 yılında profesör olmuştur.
Kırgızca'nın diyalektolojisi, leksikolojisi, leksikografyası, onomastiği ve bibliyografyası alanında önemli çalışmalarıyla dikkati çeken Şeralı Caparov, “Kırgız Kişi Adları Sözlüğü (1979)”, “Kırgız dilinin Diyalektolojisi “1976, 1982, 2001), “ Kırgız İnsan Adları (1989)”, “Kırgız Dilinin Eşsesliler Sözlüğü (1986)”, “Senin Isımıñ Kim? (1990)”, “Kırgız Dilinin Fonetiği, (1991)” vb. eserlerin müellifidir.
Kırgızca'nın eşanlamlılar, eşsesliler, zıt anlamlılar ve deyimler sözlüğünün hazırlanmasına önemli katkıları olmuştur. Bibliyograf olarak da Kırgız dilbilimiyle ilgili araştırmalar yapmış olup “Kırgız Dilcileri” adlı eserini 2004 yılında hazırlamıştır. Türkiye’de, Çin’de ve birçok ülkede yayımlanmıştır.
“Sözlükler; bir dilin (ya da birçok dilin) söz varlığını, söyleyiş biçimleriyle, yazımlarıyla veren, bağımsız biçimleri temel alarak bunların başka ögelerle kurdukları söz ögeleriyle birlikte anlamlarını, değişik kullanımlarını gösteren bir söz varlığı kitabı olarak tanımlanırlar.”
Prof.Dr. Şeralı Caparov da yaptığı bütün sözlük çalışmalarında ilk olmayı başarmış, sözlükçülük alanında Kırgız dilbilimcilerine örnek olmuş değerli bir bilim adamı olarak Kırgızca'nın tarihinde iz bırakmıştır.
Özellikle Kırgız kişi adları sözlüğünü hazırlarken topluma hizmet etmenin yolunun halkla beraber yaşayarak gerçekleşeceğine inanmış, millî bilince sahip ve aynı zamanda bilimsel ölçütlerden ödün vermeden çalışmış bilim adamı sıfatıyla tanınmaktadır. İlerlemiş yaşına rağmen yeni nesillere yararlı olacak çalışma ve eser üretmekten geri kalmayan Caparov Kırgızca'nın bilim ve eğitim dili olarak gelişmesine en çok katkı sağlayan dilbilimcilerden biri sayılabilir. Ş. Caparov projeli ve kolektif çalışmanın en güzel örneklerini sunmayı başarmış bir dilcidir.
Caparov, “Kişi Adları Sözlüğü” nü hazırlamaktaki amacını şöyle dile getiriyor:
Gerçek Kırgız ailesinde bir çocuk, dünyaya geldiğinde ailesinden ve toplumdan bir hediye alır; işte o hediye ismidir. Verilen isimle birlikte ailenin evladından sınırsız ümitlerle dolu beklentileri olur. Bu sebeple çocuk ana babası tarafından verilen ismi büyük bir sorumluluk ve saygıyla taşır.
Çocuğa verilen isim ebeveynin kendi özgür iradesinin bir işareti olduğu gibi aynı zamanda çocuğun gelecekteki yaşantısına etki edecek önemli bir unsur olduğunu unutmamak gerekir.
İnsanın taşıdığı isim, hayatının birçok döneminde rol önemli derecede oynar.
İsim koymanın etik ve estetik normları ile çağın, dönemin belli usuller çerçevesinde kuralları vardır. Bu, ilim dünyasında klimatolojik faktörler olarak adlandırılır. Meselâ, son güz veya kış mevsiminde dünyaya gelen erkek çocuklar daha dayanıklı, çevik, şuurlu, tabiata karşı duyarlı ve feraset sahibi olurlar.
Bu dönemde dünyaya gelenlerden iş bilen yönetici çıkar. Merhametli ana baba olurlar, karakteri zayıf insanlardan hoşlanmazlar, hayatta daima iyi şartlarda yaşamaya gayret ederler. İşte bu adbilim (onomastik) alanında özellikle Türk antroponiminde (bunun içinde Kırgız kişi adlarında) Çildebay, Ayazgül, Karbübü gibi isimlerle karşılaşıyoruz.
Maalesef günümüzdeki genç ailelerin ad verme konusundaki ciddiyetsizlikleri dikkat çekici ölçüdedir. Çocuğa ad vermek kültürel ve medenî niteliğe sahip bir olgudur. Ebeveynin hayattaki bazı maksatlarını, pedagojik ve millî bilinç kodlarını somut olarak verdiklerini çocuğa verdikleri adlarda görürüz. Bazen tarihî bir hadiseyi veya bir dileğin ebedileşmesini gönülden arzu eden isim verilir.
Bizim Leylek ilçesinde Kırgız ve Özbeklerin aralarındaki birlik, beraberlik, dostluk ve kardeşliğin ebediyen sürmesini isteyen bir vatandaşımızın bebeğine "Eldostbek" adını vermesi güzel örneklerden biri olup Doğu toplumlarının kültüründe ad verme değerli bir medenî eylem sayılır.
Eğer bir ebeveynin ikiz veya üçüz çocuğu dünyaya gelirse o bebeklere nasıl ya da hangi adlar verilebileceğini düşünürsek onlara yerel şartlara ve duruma göre ad verilir.
Ses ve anlam benzerlikleri olan isimler tercih edilebilir.
Aman, Esen, Asan gibi adlar olabildiği gibi siyasal, sosyal veya kültürel hayatta ünlü olmuş, tanınmış şahıslardan bir demet ad seçildiğine tanık oluruz. Zaten Türk halklarında üçüz çocuğa pek seyrek rastlanır. Göçmen hayatında yeme içmenin yanı sıra çocuk bakımı pek de kolay bir iş değildir. Müslüman Türk toplumlarında çocuk dünyaya geldiğinde kulağına ezan okunur ve adı koyulur. Bu adın daha sonra değiştirilmesi pek makbul sayılmaz. Mümkün olduğu kadar çocuğun kulağına ezan okunarak verilen ismi değiştirmemeye gayret etmek doğru olur. Çünkü çocuğa ilk verilen isme annenin ağız sütü ve kokusu sinmiştir.
Bazı özel isimler üzerinde duracak olursak Kırgız toplumunda Çıngız (Cengiz) adına 1960’lı yıllara kadar pek fazla rastlamıyoruz. İlk defa 1968’de Bakay-Ata’ya bağlı Budenny köyünde doğmuş Çıngız Tapışov, 1971 Bişkek doğumlu Çıngız Eşimbekov ve yine Bişkek’te dünyaya gelen1972 doğumlu Çıngız Sadıkov kayıtlara geçmiştir. Ünlü yazarımız Cengiz Aytmatov’un Kırgız toplumunda ve bütün dünyada tanınmaya başlanmasıyla birlikte yaygınlaşan Çıngız adı hâlâ en çok rastladığımız adlardandır.
Kırgızistan’da yaygın adlar arasında yer almayan “Zuurakan” ve “Aysuluu” adlarının 1970’li yıllardan sonra yaygınlaşma sebebi SSCB dönemindeki kahraman kadın madalyasına iki kez sahip olan Zuurakan Kaynazarova’nın ve SSCB halk sanatçısı ve büyük devlet ödül sahibi Aysuluu Tokombayeva’nın başarılı hayatının tesiri olduğu bir gerçektir.
Aileler, kız çocuklarına ünlü ve yetenekli bir oyuncu, sevimli ve güzel bir olsun diye böyle bir isim koymuşlardır.
Kırgız kişi adlarının pedagojik niteliklerine örnek bir ad verme hadisesini anlatmadan geçmeyelim: Oş vilayetine bağlı Karakulca ilçesinin Karakoçkor köyünde matematik öğretmeni Taabaldı Sagınbayev (15.01.1942) ile eşi Kalıs Sagınbayeva’nın 2 kızı 4 oğlu var. Çocuklarına sırasıyla şöyle ad verirler: 1. Tübölük (11.10.1973, erkek), 2. ve 3. İkiz 13.04.1976: Tınçtık (erkek), Bolsun (kız), 4. Elderge (23.09.177, erkek). 5. Çındık (12.01.1979, erkek), 6. Kaalaym (29.01.1982 (kız). Bu adları yan yana dizip cümle haline getirip okuduğumuzda “KRG: Tübölük tınçtık bolsun elderge, çındık kaalaym.” TT: Ebedî barış olsun ellere; hakikat diliyorum.”
Leksiklojik açıdan bakıldığında her bir ad bağımsız bir kavram olmakla birlikte bir araya geldiğinde özel bir anlam bütünlüğü ve 3 ayrı mesaj veren bir cümle olarak karşımıza çıkmaktadır. Birinci cümle: Tübölük Tınçtık Bolsun! ( Ebediyen barış olsun!). İkinci cümle: Elderge Çındık Kaalaym (Halklara hakikat diliyorum). Üçüncü cümle: Tübölük Tınçtık Bolsun Elderge! (Ebediyen barış diliyorum halklara!
Sagınbayev ailesinin böyle bir maksatla ad vermelerinden şu sonuçları çıkarabiliriz:
1.Kendi amaç, dilek ve temennilerini çocuklarının adları aracılığıyla topluma yansıtmaları büyük bir başarı olup tamamen zekâ ürünüdür.
2.Evlatlarına ad vermenin sorumluluğunun bilincinde olduklarını, çocuklarının adlarıyla topluma pedagojik mesaj verdiklerini ve mesaj içerikli ad vermede toplumun da bilinçlenmesine yol açtıkları görülmektedir.
3. Çocukların adlarında ailenin (ebeveynin) kültürü, medenî seviyesi, hayata bakışı ve dünya görüşü yansıtılmıştır.
4. Taabaldı ile Kalıs’ın çocuklarının adlarının arasındaki ilgi yoluyla oluşan cümleler, ad koyma ritüellerinin 1980’li 1990’lı yıllardaki Kırgız antroponiminde yeni bir söylem tipinin de oluşmasına katkı sağlamıştır.
5. Sagınbay ailesinin bu tür ad koyma usulü bir yönden kişi adları bilimiyle ilgili yani antroponimsel geleneğin oluşumuna katkı sağladığını, diğer yönden de ad seçmede yenilikçiliğin bir örneği olduğunu söyleyebiliriz.
Bundaki senaryoyu hazırlayan yani Taabaldı’nın evlilik öncesindeki yaşadıkları sezgiler, hayatta karşılaştığı olayların tesiriyle mutlak ilgisi dâhilinde oluşan, kalbinin derinliklerinde yer alan dilek ve ümitlerinin temelinde bu adların konulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Söz konusu adlara fonetik uyum açısından bakarsak;
1. Her bir isim 6 ya da 7 sesten oluşan ve genel olarak Kırgız çocuklarına verilen adlarda da rastlanılan poetik/şiirsel niteliğe sahip, kulağa hoş gelen, söylenmesi ve yazılması da kolay adlardır.
2. Adların altısında da Türk dil ailesinin temek yasası olan büyük ünlü uyumuna uygunluk görülmektedir.
3. Ünlü ve ünsüzlerin kombinasyonu elastik bir ses topluluğu oluşturmaktadır.
Bu durumu ebeveynin Kırgızca ifadesiyle “… ata-enenin dili menen tilinen caralgan tübölüktüü simfoni” (ana babanın gönlüyle dili arasında oluşan ebedî senfoni) olarak tasvir etmek güzel olacaktır.
Prof.Dr. Şeralı Caparov’un Kırgız dilinin gelişmesine katkıları, emekleri, eserleri, Kırgız kültürünün temel kavramlarının tespit edilmesindeki gayretleri tarihin altın sayfalarında yer alacak kadar değerli olduğunu zamanla daha iyi anlayacak yeni bir kuşak geliyor ümidini taşıyorum. Ömrü boyunca -özellikle de son yıllarda daha çok- üzerinde durduğu konu olan kişi adlarının toplumdaki, millî kültürdeki, kişinin özel hayatındaki tesirini, yerini ve önemini anlatan konuşmaları, röportajları ve yazıları dikkat çekicidir.
Diğer yandan her ülke ve kültürde olduğu gibi Kırgızistan'da da konjonktüre bağlı olarak ad koymada tercihler nerdeyse her 10 yılda bir değiştiğini görüyoruz.
SSCB döneminde ad vermede ideolojinin etkisi zaman zaman hissedilmiş ama bu çok da ileri düzeyde görülmemiştir. Kız adlarında "gül" çokça yer almıştır. Aygül, Nazgül, Cazgül, Kanımgül, Gülay, Gülayım, Kınagül, Baktıgül, Anargül, Mayramgül, Aynagül, Gülzada, Narıngül, Gülmira vb ...
Erkek adlarında bey anlamındaki "bek" sözü eklenerek verilen adlar yaygındır. Alimbek, Aydarbek, İlimbek, Töröbek, Beksultan, Bektursun, Rahatbek, Elbek, Aybek, Döölötbek vb …
Dindarlaşmanın yaygınlaşması neticesinde Muhammed, Mustafa, Ahmet, Ali, Ömer, Osman gibi erkek adları ile Ayşa, Fatima, Zuhra gibi kız adları da konmaktadır.
İkizlere Asan-Üsön(Hasan- Hüseyin), Aman-Esen, Fatma-Zuura biçiminde adlar verilmektedir.
Türkiye Türklerindeki gibi dede veya ninenin sağlığında torunlarına adları verilmez.
Kısaca ülkemizdeki ad koyma meselesi de çok geniş bir konu. Kahramanlık göstermedikçe ad verilmeyen dönemden bugüne kitaplar dolusu yorum yazılabilir... Çok güzel adlar tarihten bugüne yaşamaktadır. Ancak canımızı sıkan adlar da veriliyor ne yazık ki…
Sözde sanatçı ya da marjinal tipler, politik yönüyle öne çıkanlar başta olmak üzere özenti hastaları da onlara uyarak kendi hayal(!) ve ideolojilerini sembollerle ve isimlerle topluma yansıtıyorlar. Bu konunun sosyo-psikolojik açıdan da incelenmesi mümkün ama faydası ne olur bilemem. Türk İslam kültürüne aykırı olması için sanki özel bir gayret gösterildiği de gözden kaçmıyor
Bizim arzu ettiğimiz yeni nesil adıyla yaşasın! Güzel adlarıyla dünyaya nam salsın.

Muhittin Gümüş
06.08.2025