Mevcut olmayan ancak algılanan gelecekteki olası tehditler için yoğun kaygı ve kaygı duymaya neden olan psikiyatrik bozukluk anksiyete olarak tanımlanmaktadır. Genellikle herhangi bir stres unsuruna karşı gelişen anksiyete, huzursuz ve gergin hissetme gibi duygusal etkiler gösterir.
Bireylerin hayatında var olan anksiyete benzer şekilde milletlerin hayatlarında da yer almaktadır. Bireysel anksiyetede hangi duygusal semptomlar var ise milli anksiyete de aynı semptomlar kendini göstermektedir. Milli kaygılar, milli huzursuzluklar milli gerginlikler milli anksiyetenin doğal bir sonucudur.
Milli anksiyeteyi tetikleyen temel neden geçmişte yaşanan milli travmalardır. Savaş, iç karışıklık, bölünme, devletlerin yıkılması gibi tarihi travmalar milletlerin gelecek kaygısını daha da yukarı taşımaktadır. Milli anksiyeteye yol açan tarihi travmalar, milletlerin gelecekle ilgili gerçekdışı bir algı oluşturmasına neden olabilmektedir.
Milli anksiyetelerimiz kontrol altına alınmazsa ve tedavi edilmezse elbetteki en büyük zararı yine milletimiz görecektir. Bu açıdan bakıldığında millet hayatımızın geleceğine yönelik kaygılarımız varsa bu konularla ilgili bakış açımızı gözden geçirmemiz toplumsal açıdan yararımızadır. Gereksiz bireysel kaygılarımızın birleşerek toplumsal bir felakete yol açmaması için her birimize bu alanda büyük bir sorumluluk düşmektedir.
Konuyu biraz daha somut örnekler üzerinden değerlendirirsek, geleceği lehimize şekillendireceğimiz milli hamlelerimiz söz konusu olduğunda Türk olup da Türk bürokrasisine ne yazık ki güvenmeyen vatandaşlarımız var. Ulusal stratejilerimiz mevzubahis olduğunda bu milletin bir ferdi olup da güvenlik güçlerimiz ile ilgili ne yazık ki şüpheye kapılanlar var. Devlet politikalarımız gündeme geldiğinde milletimizin bir mensubu olup da ne yazık ki devletimize inanmayanlar var.
Onlara şunları sormak isterim. Ruslar sıcak denizlere inmek isterken bizim devletimiz Karadeniz'i Türk gölü yapmak istemiyor mu? Yunanlılar İstanbul'u alma hayali kurarken bizim Selanik hayalimiz yok mu? İsrail Kudüs'ü tamamen ele geçirmek isterken biz kendi bayrağımızın o topraklarda dalgalanmasını istemiyor muyuz? Misak-ı Milli tarihin çöplüğüne atılmış bir hayal midir? Turan diye bir şey yok mudur? Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi tarihin tozlu raflarına mı kaldırılmıştır? Afrika'nın kabile devletlerinin bile milli ülküleri varken bizler milli ülküleri olmayan bir topluluk muyuz? Dünkü devletler bile milli kazanımlarını kaybetmemek adına bölgesinde ve dünyada çeşitli hamleler yaparken kadim bir devlet geleneğine sahip bizlerin bir devlet aklı yok mudur?
Bölgemizi ve dünyayı şekillendirmeye yönelik devletimizin attığı her adımda kaygı düzeyi tavan yapanlar bu soruların cevaplarını düşünüp dururken Onlara son olarak şunu söylemek istiyorum; milli ülkülerimiz geçici bir heves değildir, acemi bir devletçik değiliz, gereksiz kaygıya gerek yok, rahat olun...