Türk düşünce hayatının hırçın, kendinden emin, her türlü gelişmeler ve olaylar karşısında dimdik duran ve hakikatli, yiğit kısacası delikanlı adamı olarak bildik Nihat Genç'i....
Memleketten başka derdi yoktu ama habis dert aldı götürdü
Dağ kadar derdine rağmen şahsi sıkıntılarını bir kez bile dile getirmemiştir. O, derdi olan adamdı.
Derdi, Türkiye idi.... Derdi edebiyat, sanat, medeniyet ve siyaset idi…
Okuyan, anlayan, anlatan, analitik düşünme yeteneği olan fevkalade bir zihne sahip idi... Münazara da harika idi...
Heyecanı, hırçınlığı, asabiyeti nefsi için değildi.
"Ben şunu dersem, sonra bana ne derler?" gibi korkak, kaypak, iki yüzlü tavrı olmamıştır. Söz ustalığı, hiciv ve taşlamada onu örmek almak isteyenler bir türlü o o üslubu beceremedi.
Çağlayan sevgi, patlayan öfke, sızlayan yürek, akan gözyaşı onda asil bir vücut bulmuştur.
Fikrini ifade etmekte dilini kısmamış, aklı ve hür iradesiyle en sivri söz oklarını muhatabına atmaktan çekinmemiştir.
Şiir, sanat, edebiyat, medeniyet ve tabii ki siyasette farklı biçimde anılacaktır. Üslûbu akıllarda kalacaktır.
Sözünün eri, kimseye eyvallahı olmayan, aydın ve delikanlı adamdı denecektir.
Hırsıza hırsız, soysuza soysuz, ahmağa ahmak, hâine hâin demekten korkanları, kaypakları mutlaka azarlardı.
O kendisi hakkında söylenenleri duyup cevap verebilse ne derdi acaba?
Mutlaka bazılarına ağzının payını verirdi...
Şeker oğlan tarzında insanların övgüsüne asla tahammül edemezdi... O sivri dili pervasız ya da patavatsızlığından değil; kesinlikle özgüveninden, cesaretinden, delikanlılığındandı.
Her hâlini beğenmek zorunda değiliz hiç kimsenin... Fikren uyulmadığımız insanların da erdemli olabileceklerini inkâr etmemek gerekir. Nihat Bey, kimsenin borazanı olmadı...
Eleştiri sanatı bir aydınını kaybetti. Nihat Genç'e yüce Allah rahmet eylesin.

Tanrı Dağları'ndan
Muhittin Gümüş
04.07.2025