Dili sebebiyle kendi sonunu hazırlayan bir şairden bahsedeyim size:
*ŞAİR NEF’Î
Cevval bir padişahın cevval şairlerinden biri.
Öyle padişaha da böyle şair yaraşır, kumaşlar kaliteli.
Nef’i güçlü kalemi, muhteşem gazel ve kasideleriyle zamanla payitahtın aranan ismi olmuş.
Şehirden biraz uzaklaşsın, döndüğünde hemen huzura çağrılır, sohbet meclisi kurulurmuş.
Nef’i padişah tarafından sevilir, sevilirmiş de işte tabiatı hırçın olunca dönem dönem sıkıntı yaşatırmış insanlara.
Saray çevresinin şairden pek hazettiği söylenemez.
Zira bırakın yaşarken, öldükten sonra bile peşini bırakmazmış eleştireceği adamı.
Ola ki bir hayırsız işini görsün diline dolar, ismini yerden yere çalarmış.
Öyle bir ruhun kaleminden dökülen sözler halk tarafından hemen benimsenir, acaba Nef’i bugün kimi taşlayacak diye merakla beklerlermiş.
Hal böyle olunca Tahir Efendi, Bayram Paşa başta olmak üzere çoğu sadrazam ve vezirler kısık gözlerle bakarlarmış şaire.
“-Aman efendim nolacak,
şair bu, bırakın eleştirsin” diye düşünebilirsiniz ama herhangi birinin aleyhinizde bir şey söylemesi neyse de Nef’i söyleyince toparlanmanız zor oluyor.!
İşte böyle kantarın topuzunu kaçırdığı bir eser yazmış Nef’i.
Eserin adı SİHAM-KAZA
Muhteşem bir eleştiri.
-Gözüne değen kim varsa, kim zulmediyor,
-Kim menfaatini devletin önüne koyuyorsa hepsini yazmış.
Tabii yazan Nef’i olunca, mısralar saba rüzgarına
takılmış, bütün şehre yayılmış.
Fısıltılar büyümüş padişaha ulaşmış. Ve Nef’in hiciv yazması yasaklanmış.
Deseler ki “nefes alma” şaire daha kolay.
-Tabii zaman geçmiş, Nef’i yine duramamış.
-Padişah huzurunda dediği tek bir şey var;
“-Öleceğimi bilsem doğru bildiğimi söylerim”
İşte acı son da böyle gelmiş.
O yüzden derler ki;
“Gökten nazire indi Siham-ı Kaza’sına,
Nef’i diliyle uğradı Hakk’ın belasına”
“Olmasaydı sonu böyle” demek isterdik amma Sultan Murat’ın dediği gibi;
“-Şair buyruğu...elden ne gelir”
Keşke onu değil de eleştirdiği kişiler incelenip hak etmedikleri görevlerinden alınsaydı devlet için daha yararlı olurdu..
“Özüme özdeş” şair Nef’i’nin Nezd-i ilahi’de makam-ı âli olsun inşallah.
ÖZÜME ÖZDEŞ ŞAİR NEF’İ:
“-ÖLECEĞİMİ BİLSEM DOĞRU BİLDİĞİMİ SÖYLERİM!”
Atalarımız “sana senden olur,
her ne olursa, başın selamet bulur, dilin durursa” ve “göz iki, kulak iki, ağız tek, çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek” demişlerdir.
Yunus Emre’de der ki;
“Sözünü bilen kişinin, yüzünü ağ ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz.”
Dil üzerine çok söz söylenmiştir;
-Bir söz söylerken hem kendi hemde karşınızdakinin ahiretini düşünerek konuşun..!
-Söz insanın terazisidir.Fazlası ziyan, azı vakardır.
-Alay ve boş konuşmak belaya yol açar.
-Hikmeti konuşmakta değil, susmakta aramalıdır.
-Az konuşan kınanmaz, üstelik itibarı çok olur.
-Dil, irfan hazinesinin anahtarıdır, çok konuşan, gönüldeki hizmet cevherini boşaltır.
“Eğer kalbte darlık ve üzüntü, vücutta bitkinlik ve halsizlik, rızıkta eksiklik ve bereketsizlik olursa, bunun boş ve yersiz konuşmalardan meydana geldiği bilinmelidir” derdi gönlümün Şeyh Edebali’si rahmetli Gavurdağlı babam.
Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür.Tatlı dilli ve cömert ehli olunmalıdır.
Diline sahip olmayanı şeytan
her sahada oynatır. Büyük bir uçurumun kenarına getirir, yüzüstü yuvarlar, felakete sürükler.
Dile ahlak dizgini vurulursa dünya ve ahiret saadetine kavuşur…Başıboş bırakılırsa zarardan zarara girer.
Dilin güzel yanları vardır elbet. Çünkü canlılar Allahın birliğine dilleriyle şehadet ederler.
Sevgili Peygamberimiz ne güzel buyurmuş:
“Güzel söz, güler yüz sadakadır.”
Meram Bağları’ndan;
SEVGİLER
9 Temmuz 2025
Taş Medreseli
Tarih Öğretmeni
Ali KUZENCİK