Hasan GEZER / UZLUK


Saf Kan Arap Safsatası ve Filistin'in Unutulan Çocukları

Tarih, Filistin topraklarının bir medeniyetler kavşağı olduğunu kaydeder. Her katman, Kenanlıların, İbranilerin, Romalıların, Arapların, Osmanlıların ve daha nicelerinin izleriyle doludur


Arap dünyasının kalbinde, diplomatik heyetlerin kapılarını aralık bıraktığı odalarda, haritaların üzerinde çizilen yeni ittifak hatları var. Bir tarafta, İbrahim Anlaşmaları ile normalleşme rüzgarına yelken açan Arap ülkeleri, diğer tarafta ise bu anlaşmaların gölgesinde kalan, yalnızlaştırılmış bir Filistin sorunu. Peki, bu suskunluğun ve mesafenin altında, Filistinlilerin "Arap olma" hallerine dair çarpık bir sorgulama mı yatıyor?

Tarih, Filistin topraklarının bir medeniyetler kavşağı olduğunu kaydeder. Her katman, Kenanlıların, İbranilerin, Romalıların, Arapların, Osmanlıların ve daha nicelerinin izleriyle doludur. Filistinliler, işte bu binlerce yıllık mirasın, Arap-İslam kültürü potasında eriyerek şekillendirdiği bir halktır. Genetik çalışmalar da bunu doğrular; onları diğer Levant halklarına yakın, ancak "saf" olmayan, zengin bir mozaik olarak tanımlar. Peki, bu mozaik onları daha mı az Arap yapar? Hatta daha mı az insan yapar?

Burada tehlikeli bir söylemle yüzleşiyoruz: "Saf kan" miti. İronik olan, bu zehirli fikrin Siyonist ideolojinin de temelini oluşturmasıdır. Kendi "saf" Yahudi kimlik iddiaları üzerine inşa edilen bir devlet, şimdi de komşularını, aynı mantığın çarpık bir versiyonuyla değerlendiriyor olabilir mi? "Bakın, onlar sizden değil; onların kanı karışık, siz saf Arapsınız"… Bu, bölgede fitne ateşini körüklemek için kullanılabilecek en kadim ve en etkili propaganda araçlarından biridir.

Ancak diğer Arap yöneticiler bu söylemin neresinde duruyor? Filistin davası, onlarca yıldır Arap milliyetçiliğinin ve dayanışmasının sembolüydü. Peki, bugün Riyad veya Abu Dabi'de alınan kararlarda, Filistinlilerin bu karmaşık etnik kökeni, onlara olan sorumluluk hissini zayıflatan bir bahane mi oluyor? "Biz saf Araplar olarak, bu melez halk için neden risk alalım?" gibi gizli, itiraf edilmemiş bir düşünce, diplomasinin arka koridorlarında dolaşıyor mu?

Eğer öyleyse bu düşünce son derece tehlikeli ve aynı zamanda ahmakçadır. Çünkü Arap dünyasının kendisi de muazzam bir çeşitlilikle doludur. Mısır Arapları, Firavunların torunlarıdır, Kuzey Afrika Arapları, Berberi ve diğer Afrika halklarıyla iç içe geçmiştir. Körfez ülkeleri bile etnik açıdan homojen değildir. "Saf Arap" miti, tıpkı herhangi bir "saf ırk" iddiası gibi, bilimsel dayanaktan yoksun, siyasi amaçlara hizmet eden bir yalandır.

Belki de mesele etnik saflık değil, siyasi çıkar hesaplarıdır. Filistinlilere sahip çıkmamanın gerçek nedeni, ekonomik faydalar, İran tehdidine karşı Batı destekli bir ittifak arayışı ve iç siyasetteki baskılardan kurtulma isteği olabilir. Ancak burada asıl endişe verici olan, bu çıkar hesaplarını meşrulaştırmak için kullanılabilecek olan etnik ayrımcılık söyleminin tohumlarının atılmasıdır.

Filistin halkının kimliği, bir zenginlik abidesidir, bir zaaf göstergesi değil. Onları "yeterince Arap" görmediği için veya kökenleri bahane edilerek yalnız bırakan bir siyaset, sadece Filistinlilere ihanet etmez. Aynı zamanda Arap dünyasının kendi çok-kültürlü, çok-etnili gerçekliğini inkar eder ve Siyonizmin en temelindeki ırkçı argümanları bile meşrulaştırır.

Hadi barbar batı siyasileri duyarsız bu yangına, bu soykırıma, aynı inanca sahip olduğunu söyleyen Araplar da mı bu kadar vicdansız ve insanlık yoksunu?

Unutulmamalıdır, bugün Filistin'in mozaiğine vurulan çekiç, yarın tüm bölgenin çerçevesini, aynasını parçalayabilir. Bölgeyle kalmaz tüm dünyanın huzuru kaçar.

YAZARLAR