Zemheri soğuğunda ellerim buz kesmişti. Sabah namazını kılar kılmaz düştüm yola. Mamak’a gidecektim, oğlumu görmeye. Daha durakta otobüs beklerken, yüreğim yandı: “Oğlum şimdi ne durumda? İşkence mi görüyor, yoksa hasta mı düştü?”
80’lerin Ankara’sında, yarım saatte bir gelen belediye otobüsüne binmek bile meşakkatliydi. İki vasıta değiştirip nihayet Mamak nizamiyesine vardım. Orada yalnız değildim; Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş çilekeş analar vardı. Kimisi Sivas’tan, kimisi Kayseri’den, kimisi Erzurum’dan. Hepimizin ortak yanı, yüreklerimizin evlat hasretiydi. Bizim çocuklarımız birer vatan sevdalısıydı; ülkücü hareketin yiğitleriydi.
Kapı açıldı, uzun bekleyişten sonra görüş vakti geldi. Oğlum karşımdaydı; işkencelerden geçmiş, ama dimdik ayaktaydı.
Bana gülümseyerek, “Vatan sağ olsun anam” dedi. “Üzülme, iyiyim. Yaşasın Türk milleti, var olsun devletimiz” diye ekledi.
Benim gözlerim doldu. Cebime koyduğum azıcık parayı bıraktım, kardeşinin harçlıklarından göndermiştik. Temiz çamaşırlarını uzattım. Bir hafta sonraki görüş için, “Bir isteğin var mı oğlum?” dedim. O ise sadece “Sen güçlü ol” diye tembihledi.
Mamak’ın taş duvarlarında nice ülkücü genç işkence gördü, sakat kaldı, şehit düştü. Onların çilesini en çok biz anneler yaşadık. Ama hiçbirimiz davasından dönen bir evlat görmedik. Çünkü onların imanla beslenen yürekleri, Türklük ve İslam ülküsü için atıyordu.
12 Eylül… Sen bir tarihten öte, bizim yaramızsın. Bizim gözyaşımız, bizim direncimizsin. Sen, emperyalist devletlerin, ihtilal senaryolarıyla Türk evlatlarını kırmaya çalıştığı kara gündün. Ama şunu bil ki, biz analar unutmadık, unutturmadık.
Bugün o günleri hatırlarken, evlatlarımızın dik duruşunu, şehitlerimizin aziz hatırasını selamlıyoruz.
Yaşasın Türk milleti, var olsun devletimiz!
Kahrolsun emperyalizm!
Tüm şehitlerimize, gazilerimize teşekkür ve şükranlarımızla…
12 Eylül 2025
Şakir DENİZ
Akdağmadeni.