İnsanların inanmadığı, ömründe hep karşı çıktığı ve asla aynı dairede/çizgide/ortamda/çevrede bulunmasının hayal dahi edilemeyeceği durumların tersi nasıl olur?
Takım değiştirmek, meslek/iş değiştirmek, yer yurt değiştirmek, eşya değiştirmek vs gibi değil bu…
İnsan, âniden/birdenbire/ kısa sürede nasıl değişir de tam aksine bir dava/aksiyon/ hareket içinde olabilir? Uçlardan merkeze doğru gelir veya merkezden uçlara yönelmek de mümkündür. Bunun örneklerini çok görmüşüzdür. Kanaatimizce fikrî alanda bir uçtan diğer uca geçişlerde şahsın dizgini kesin başkasındadır demekten kendimizi alamıyoruz.
Peşinden hızla gelen jaguara yem olmamak için daldan dala atlayan, gerektiğinde uçan maymun misali her türlü kıvraklığınızla birgün devletin makamlarında hasbelkader ün saldınız. Halkın her kesimi çeşitli seviyelerde sizi sevmeye, sempati duymaya başladı. Bu ahvâlden faydalanmayı da profesyonel kişiler, medya ve sosyal çevreniz, localarınız tam gaz önerdi. Zemini çoktan hazırlamışlardı. Size oynamak kalıyordu.
İlk önce sizi o makama getiren muktedirlerin partisinde konjonktürel sebeplerle pek teveccüh görmediniz. Ama medya sizi daha çok parlatmaya, cilanıza badem yağı da katarak devam etti. Kılıcınızın her iki tarafı da keskin bir kıvama gelince o kılıcı artık sağ sol, ön arka, ileri geri, aşağı yukarı salladığınızda "Tam merkezin adamı oldu bu zat" kanaati oluştu. Üstelik bunların hepsini yapabilmek için 40'ınızdan sonra izdivaça fırsat buldunuz. Bürokrat girdiğiniz evden damat çıktınız

Her şey tamamdı ama ülkedeki gidişat sizi yine kenarda tuttu. Bu defa da kabul etmeye merkezde parti yoktu. Türkiye'nin hakikatlerinin merkezinde değil, kutunun dışındaydınız. Amcalarınız bir yere vermeliydiler, boşuna mı okudu bu çocuk? dediler ve karar verdiler…
"Hadi neyse bir sonraki seçimde seni atlı da olmadı, kuşlu ya da oklu partiden mebus seçtirelim bizim oğlan" dediler.
-Ama ben solcu değilim ki...
-Olsun! Onlar kabul ederler.
Senin gibi bir adamı karşı tarafın değerleri üzerinden kullanacağız. Sana muarızlarımız ve iç muhaliflerimiz hep sempati duyacaklar. Dini ve lâdini her türlü malûmat var sende.
Reisicumhur ya da Büyükşehir şehreminliği için hep senin adını söyleyeceğiz, tava gelen seçmene sonra başka aday göstereceğiz. Adaylıklar konuşulurken adın hep geçecek, daha ne istiyorsun yahu? deyip durmakla geçecek siyasi hayatın. Senin bahtın da böyleymiş efendim... diyeceğiz…
-Hiç yoktan iyidir... Hay hay efendim...
-Arada bir doğruları söyleyebilirsin de diğer zamanlarda bize mutlaka uymanı istiyoruz. Yani hep doğruları söylersen olmaz. Bizim işimiz hakikati çarptırmak... Duran saat misali; günde iki kez doğruyu mutlaka gösterir ya hani durmuş saat... Bizim muarızlarımız tam da o iki doğruyu gördüklerinde bize gelirler, oy toplarız. İşimiz bu kardeş!
-İyi de beyefendi... Bunu başkası yapsa olmaz mı? .…
-Olmaz! Katiyen olmaz... Çünkü, biz duran saat değiliz; 25 dakika geç çalışan, ayarı bozuk bir saat gibiyiz. Hiç doğrumuz olmuyor, özelliğimiz bu. Zaten bizim görevimiz rakibimiz dünyanın en başarılı işini yapsa da karşı gelmektir. Nokta!!!
-Nokta mı? Ben daha virgül, noktalı virgül, soru işareti, ünlem, parantez kullanacaktım konuşmalarımda. Demek ki tırnak işareti kaldı bize. Kendimize ait fikir kalmayınca tırnak içinde başkalarının dediklerini demek kaldı ha bana...
-Yaaa... Üç noktayı da kullan... Sana üç noktayı kullanma özgürlüğü verdik. Cümlelerin hep yarım olsun... Zahmet etme devamını söylemek için...
Sakın ünlem kullanmayasın! Ünlem kullanmak bizim çarkçıbaşımızın hakkı...Biz özgürlükçü partiyiz.Sen üç noktayı koy, devamını biz söyleriz.
...
Tanrı Dağları'ndan
Muhittin Gümüş
- (3 yıl önceki yazım)